18 Aralık 2020 Cuma

ONLARDA İNSANDI - CENGİZ DAĞCI




     Vuslat ümidi ile hasrete müptela geçermiş, ömür. Kahramanımız Bekir'in ömrü de, Macik isimli ineğinin danasını beklemekle geçer. Maciğin, Rum boğasına götürülmesi ile başlayan eser, Bolşevik rejiminin çizmeleri altında ezilen, Kırım Tatarlarının trajik dramı ile sonlanır.
     Kırım Tatarlarının yurtlarından sürgün edilmesi, bu duygular, yalnızca yazara ait değil; benim, bu satırları okuyan nice, nice başka okurların...
Katledilenler, kardeşlerimiz bizim!
Romanın son sayfasında, yazarın şu cümleleri hakikati noktalar.

" ' Tanrım! ' diyorum.
' Onlar da insan! Acı onlara! Kendileri gibi, başkalarının da insan olduklarına inandır
onları! '
Ötekiler, o hayvan gibi sürülüp götürülenler...
Onlar da insandı! "

     Evet! Onlarda insandı. Zulm ve eziyeti reva görende bir insan, reva görülen de! Tükenip, bitmeyen bir acıdan başka kapasitesi olmayan, insanın trajik durumu.

     Savaşlar, soykırımlar ve katliamlar!
Kimse anlamıyor, bu yıkımların insanlara neye mal olduğunu! Ya da anlamak istemiyor! Toprak için, mal- mülk için, namus ve kan davası için. Hep bir mazeret, hep bir bahane! Amaçlar farklı olsa da, sonuç hep aynı! Yitirilen bir can, adı da isimsiz kahraman!
İsmin ne önemi var, der, Shakespeare! İsimsiz de olsa, nihayetinde meçhule uğurlanan bir insan, değil mi?

     Sahi! Kaç sessiz an, bir yaşam eder? Bekir'in sessiz feryadı, Enver'in gizli isyanı. Ayşe'nin sessizce gözlerinden akan yaşlar. Daha nicelerin sessizce ettiği dualar! Seyd Ali'ler, Çıfıt Levi'ler...
Sözcükler, boğazımda bir yumru. Patlamadan, yanıp duran bir hassasiyet. Seferis'in dediği gibi,
" Gidiyorum beni götürdüğü yere, gözlerim kapalı. "
Bu cümleyi yazarken, Susanna Tamaro'nun
" Yüreğinin götürdüğü yere git! " cümlesi doluyor, zihnime!
Neden, hep yazmak eylemi içinde olduğu zaman insan, yüreğinin götürdüğü yere gitmek ister? Yüzeysellikten ve sahtecilikten boğulduğu için mi! O yüzden mi, yüreğimizin sesine kulak verme ihtiyacı hissederiz, zaman zaman da olsa!

     Yüreğimde tanımlanamaz bir hüznün yarattığı, derin bir keder hissediyorum. Bana bu duyguları hissettiren bir yazarın, daha bana anlatacak çok şeyi olduğuna eminim. Cengiz Dağcı'nın kalemi karşısında, derinden sarsıldım. Öyle ki, tabiata ait unsurları betimlediği satırları okurken, hayran kaldım. Kişisel tasvirler, muhteşem. Seferis den sonra okumaktan zevk aldığım bir yazar oldu, Cengiz Dağcı. Gerek mizah anlayışı, gerek lisanı ile bir satır öncesinde tebessüm ettirirken, bir satır sonrasında derin bir yeise kapılıyorsunuz.

     Eser; geçmişimizin, gerçeğimizin bir parçası...

ROMAN VE HİKÂYELERDE KLASİK İNCELEME METODU UNSURLARI

1- ANLATICI VE BAKIŞ AÇISI
Anlatıcı, yazarın kaleminden.
Yaşadıklarını tarafsız olarak okurun beğenisine sunar.

2- ZAMAN
Bolşevik idealinin zorla ve baskıyla benimsetilmeye çalışılan yıllar.

3- MEKÂN
Kızıltaş, Gurzuf, Yalta, Dermenköy, Akmescit.

Güneş, tam da Roman Koş' un üstünde duruyor, parlak ışınları Gurzuf'un sakin sularında titreşiyor, aşağıda kimsesiz evleri, çıplak tepeleri, derin dereleri, uçurumları, yeşil bağları, tütün tarlalarını, bahçeleri, çayırları, kuru dereler içinde parıldayan ince su sicimlerini ışıldatıyordu. (Sayfa:12)

Kırım'ın burası pek
güzeldi.(Sayfa:13)

Bekir Kızıltaş'a yaklaştığı zaman, alçaklarda kalan bazı evlerde artık lâmbalar yanıyordu. Karanlık bastıkça köy daha canlı, daha sesli oluyor, her yol, her su başında insanlar toplanıyordu.
(Sayfa:21)

4- OLAY ÖRGÜSÜ
Bekir'in ineği Maciği, Rum boğası ile çiftleşmek için götürmesi ile başlayan olay, Rusların çizmeleri altında ezilen Kırım Tatarlarının sürgün edilmesi ile nihayetlenir.

5- KARAKTERLER VE KARAKTERİZASYON
MACİK:
İnek

BEKİR:
Romanda ana karakter.

Düşünceleriyle ne İvan'ın, ne Kala Mala'nın, ne de Çığır Levi'nin kalplerine giremiyor, onların iç yüzünü göremiyordu. Bekir'in zayıf tarafıydı bu...
(Sayfa: 163)

Bekir ne zeki, ne akıllı adam!
(Sayfa: 181)

... merhamet dolu bir kalbi
(Sayfa: 231)

ESMA:
Bekir'in karısı. Yardımcı karakter.
- Ne diye orda çin gibi dolanırsın ve karı? ( Sayfa: 24)

İhtiyar, yorgun kemiklerini topladı.
(Sayfa: 209)

Zayıf, zavallı bir kadındı Esma
Ayşe'si evinden gittikten sonra yaşı, bir hafta içinde kırktan yetmişe çıkmıştı sanki.
(Sayfa: 210)

ENVER:
Kahramanlığın, yiğitliğin vücut bulmuş halı, Enver. Ana karakter.
Çalıların altından Battal'ın Enver çıktı. (Sayfa:16)
Bekir, Enver'in geniş, sağlam omuzlarına, erkek ellerine baktı; kıskanmış gibi içini çekti:
- Bize de oğlan lâzımdı, ama olmadı işte! dedi. (Sayfa:17)

Altın gibi bir insan. (Sayfa: 36)

Yaşı otuza yaklaşıyordu, genç çamlar gibi sağlam bir vücudu vardı. Yaşına rağmen, bir yanında Rus sözü edildi mi yüz sene evvel doğmuş eski bir Tatar olurdu âdeta.

Enver korkmayan, yüksekten bakan, genç mağrur, eski bir Tatardı. Yirmi yaşında babasız kalmıştı, iki yıl sonra annesini gömmüş, yirmi beşinde Seyd-Ali'nin büyütmesi öksüz Zemine ile evlenmiş, evine gelin getirmişti.
(Sayfa: 225)

... gerek evinde, gerek tarlasında, her işte gösterdiği intizam, uzak görüş, yüksek sağlam karakter,
(Sayfa: 225)

Zemine
Enver'in karısı. Yardımcı karakter.

Zemine, ince, güzel, kuzu gibi uslu, hamarat, becerikli ve dindar bir kadındı.

Niyazi
Yardımcı karakter.

Enver ve Zemine'nin çocukları.
Beş yaşındaki oğulları Niyazi, daha çok Zemine'ye benziyordu. Zayıf, nazlı bir çocuktu. Zavallının başına her sene bir hastalık gelirdi.
(Sayfa: 226)

Otomobil çarpması sonucu Niyazi beş yaşında ölür.

AYŞE:
Yazar komolizmayı Ayşe'nin dilinden okura anlatmaya çalışmış. Ana karakter.
Biricik kızıydı Ayşe; Babası için on beşinde değil, ancak beş yaşında bir kızcağızdı. (Sayfa:15)

- Öyle... galiba öyle. Pek bilmem ya. Ya on dört, ya da on beş. Yoksa on üç mü desem? Bilmem doğrusu, körpe fidan daha...( Sayfa:17)

Kız da daha fidan, ağzı süt kokar daha...( Sayfa:20)

Ayşe' de bir bayram hali vardı bu akşam. Yeşil, ipek entarisinin içinde genç vücudu; yeşil Kırım dağlarının en tenha, en sakin bir yerinde yapayalnız büyümüş, genç bir çam ağacı gibi sağlam, nazlı ve tazeydi. İneğin başına dayadığı yuvarlak, kırmızılığı olgun elmalardaki gibi parlak yanaklarından, uzun siyah kirpikleri arasında kor gibi yanan gözlerinden, ateşli dudaklarından yaşamak özlemi fışkırıyordu. Kırım'ın her mevsimi nasıl güzelse Ayşe de öyleydi: Hem gülerken güzel, hem de sağlarken. (Sayfa:23)

- Yavru o daha . Kimse istemez.
(Sayfa:24)

Evin biricik kızıydı o. Kumral, parlak saçlı Ayşe; akşamları annesi yanaklarına, ellerine ak gerdanına kolonya sürdüğü için bir gül gibi kokulu ve tazeydi. Belki sofada çiçeklerin, salkımların altında uzun zaman oturarak bir şehir kızı gibi gazete okuduğundan, iyiyi kötüyü ayırdediyor, kötülüklere üzülüyordu. Köyün toprağı; güneşi, havasıyla beslenmiş, büyümüş sağlam vücudunda ince bir ruh gelişmişti. Çabuk heyecanlanır, heyecanı geçtikten sonra oturur, dizlerini kollarıyla sararak sessizce ağlardı.
(Sayfa: 50)

REMZİ:
Ayşe'nin kocası. Yardımcı karakter.

" Çoban Seyid-1Ali'nin büyük oğlu. "

Remzi de meşe ağacı gibi sağlam, namuslu bir oğlan...
( Sayfa:18)

Remzi de babası gibi doğru ve dürüsttü.
(Sayfa: 110)

Baba ve oğul
Bolşevik idealinin vücut bulmuş hali. Yazar bu insanları tasvir ederken, Bolşevik rejimini savunan insanlara gönderme yapmış.

Kala Mala ve Ivan
Yalın ayaktılar; ayaklarının tırnakları ezilmiş serçe başları gibiydi; ayaklarını, kollarını, ter akan şakaklarını sanki yüz yıllık bir toz kaplamıştı. Saçları kuşların yuva yaptıkları çalılar gibi karmakarışık, uçları kir ve terden kurumuş, topak topak olmuştu.
Çok düşkün görünüyorlardı. Ama zavallı desen değildiler, mesut desen, o da değil. Bu dünyanın insanları değildiler sanki. Sanki dünya ve hayat onları kendinden, ayırıp atmıştı. Onlarda hayata darılmıyor, üzülmüyor, şikâyet bile etmiyorlardı. Yorgunluklarına, yosulluklarına rağmen toprağı seven kimseler olmadıklarından emindi, Bekir.
(Sayfa: 76)

Kala Mala
Yardımcı karakter.
Saçı sakalı yine birbirine karışmış, ayaklarını ve ellerini kir basmıştı. Oda boş rakı şişeleri, izmaritler çeşit çeşit pislikler, öğürtücü kokularla doluydu
(Sayfa: 215)
Zelzele de yıkılan duvar altında kalarak ölür.

Ivan
Ana karakter.
Ezilmiş serçe başı gibi çirkin, kirli tırnakları; küçük, derin, soğuk gözleri; yere tükürüşü...
(Sayfa: 230)

Ivan bu dünyaya bağrılmak, sövülmek hatta dövülmek için gelmişti. Dünyayı, hayatı değiştiremezdi ki! Dünya böyle yaratılmıştı, onun için. İlle birisi bağıracak, ötekiler bağıranın sesinden Sinop usanacaklardı. İlle birisi sövecek, ötekiler sövenin ayaklarına kapanıp af dileyeceklerdi, ağlayıp sızlayacaklardı. Hayat buydu Ivan için. Böyleydi, böyle olup gidecekti. Ivan hayatı başka türlü görmemişti, göremezdi, göremeyecekti.

- Piç hani rakı getirecektin?
(Sayfa: 219)

Şifasını bulmuş kalp hastası gibi sofanın basamaklarına oturuyor, denize ufuklara bakıyor, kendi kendine gülüyordu.

Evet değişiyordu Ivan.. Bekir bunu görüyor, hissediyordu.
(Sayfa: 229)

Anüta
Yardımcı karakter. Bir zamanlar İvan'ın birlikte olduğu bir kız.

Poltava' daki bir beyin evinden başka sokağa atılmış bir kızdı.
Bir hafta aç biilâç, ağlamaktan gözleri şiş şiş ve kırmızı, karlar içinde sürüklenmiş, bir gece vakti gelip İvan'ın Zemlanka'sına girmişti.
(Sayfa: 124)

Seyd-Ali
Namuslu ve sözü dinlenir bir adam olarak tasvir edilmiş. Ama Bekir gibi o da

Yaşı altmışa dayanmış, pek zengin olmasa da namuslu, evine, ailesine bağlı bir adamdı Seyd-Ali. Çok konuşmazdı, konuşunca da doğruyu söylerdi. Lâfı uzatmaz, çünkü doğru söz yemin istemezdi.
(Sayfa: 110)

Çıfıt Levi
Çıfıt Levi, şişman vücuduyla alçak ve dar dükkân kapısını tıkamış gibi eşikte it; avuçlarını oğuşturarak, bazen küçük, tombul parmaklarını birbirine geçirerek, dükkânın önünden gelip geçen solgun, yorgun insanlara bakıyor, sanki yüzlerinden ceplerindeki para miktarını anlamaya çalışıyordu.
(Sayfa: 150)

Hey, kastı kavurdu cingöz yahudi bizi.
( Sayfa: 162)

Sabri
Seyd-Ali'bin en küçük oğlu.

Yaşı on beşi aşmıyordu ama, vücudu bir meşe kütüğü gibi sağlam, göğsü ve omuzları bir kasap ya da demirci tezgâhı gibi geniş, kalın ve sertti Sabri'nin.
(Sayfa: 200)

6- DİL VE ÜSLUP
Mizahi bir anlatım dili. Yöresel halk şivesi.

- Bu eşek yolu biliyor ama dikkat et! Karşıdaki dirsekten aftanabil çıkarsa kalırsın eşeksiz. (Sayfa:16)
Öyle ya! Ben Rum köyünde boğada, ben ormanda; tilkiler de bizim aranda. Ne sandındı Bekir? Evde bir karı var, bir kız! Çoban Seyd-Ali' bin evlâtları bizim aranlarda Ayşe'nin izinde koklanıyorlar; ne sandındı Bekir? Köpeksiz eve tilki kolay girer...
( Sayfa:20)

- Ah anne, Kala Mala değil, Karl Marks!
- Aman aman, dilim dönmüyor işte, Kala Mala olsun! ( Sayfa:34)

- Bağırma horoz gibi! Bu saatte kadın kısmı yatağında yatar, rüya görür henüz... Erkeğin işi erkeğindir, siz ise... (Sayfa: 36)


-Nedir sabah sabah bu gürültü, canım?
Esma Ayşe kızı neden kaldırdın erkenden? Çingene tayfası mı olduk artık biz?
(Sayfa:36)

- Hayvana ezan mı okuyorsun ahırda? Ufuklar kızardı; öğlen gidecek değilsin ya tarlaya!
Tam bu sırada atı da arkadan dürtüşlüyordu.
- Arı soksun kursağını! Biri önden, biri arkadan deli edecekler insanı. (Sayfa:37)

Hayat bu, hayat, dayan Bekir! Dayanamayacaksın da ne bok yiyeceksin! Eşşek gibi dayanacaksın! Bereket kurtuldu hayvan! İneksiz hayat...
(Sayfa: 113)

7- ANA FİKİR VE YARDIMCI FİKİRLER
Bolşevik rejimi adı altında gerçekleştirilen sindirme politikalarının, Kırım Tatarlarının sürgün edilmesi ile sonlanması, ana tema.

Toprak, toprağa verilen değer ve önem yardımcı tema.


SORUMLU OLUNAN ROMAN VE HİKÂYELERDE DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR

1- HALK EDEBİYATI VE FOLKLORO AİT UNSURLAR
Obana balam obana
Verme kızını çobana.
Kızını versen çobana.
Sokar başını tobana.
Oban: Başçoban
Toban: Saman
(Sayfa: 25)

Karabaş kuzum tuz ister,
Çoban ağam kız ister.
Karabaş kuzuya tuz yoktur,
Çoban ağlama kız yoktur.
(Sayfa: 26)

Kaya dibi saz olur,
Gül açarsa yaz olur.
Ben sana gül diyemem,
Gülün ömrü az olur.
(Sayfa:48)

Kaya kayaya bakar,
Kayadan seller akar
Sırma bıyık dururken
Sakallıya kim bakar?
(Sayfa: 49)

Çıktım dere başına
Kaza çıktı karşıma
Ah neler geldi, vah neler geldi
Bu gençlikte başıma.
(Sayfa: 296)

Aman hey!
Gördünüz mü sıçanı
Raftan dolaba kaçanı
Elinde mısır koçanı
Bostancı olmuş bu sıçan
Ay sıçan, vay sıçan
İki gözü kör sıçan
Balyemezin balına
Dalar çıkar bu sıçan.
( Sayfa: 348)

Benim atım Aktaban
Ben atımı satamam
Ben atımı satarsam
Bu Kırım'da duramam.
(Sayfa: 359)

Nazımla nesrin iç içe olduğu ürünler.

Kızıltaşlılar bu kayaya Gelinkaya derlerdi. Çok eskiden Kızıltaş'a yakın Dermenköy' de çok güzel bir kız varmış. Kızıltaş'lı bir çoban bu kıza aşık olmuş, kız da çobanı seviyormuş. Çoban beklemiş, kız çağını bulmuş, çoban kızı istemiş. Fakat kızın babası çobanın bu isteğini reddetmiş, kızını Kızıltaşlı namlı bir zengine vermiş. Gelin, Dermenköy' den gelirken Kızıltaş' ın yiğitleri tam bu tepenin üstünde faytonun önünü kesmiş, gelinden mendil istemişler, gelin atlılara mendil verirken aralarında sevdiği çobanı görmüş, yüreği tutuşmuş, birden kendini faytondan atmış. Ama uçurumun dibine düşmemiş, yarı yolda taş kaya kesilip uçuruma saplanıp kalmış. O günden sonra da Kızıltaşlılar bu kayaya Gelinkaya demişler. (Sayfa:41)

Bizimkiler, tarlada tütünler soluyor, birkaç yılan yak, belki yağmur yağar, dediler.
(Sayfa: 384)


2- TABİATA AİT UNSURLAR
Ayı dağının etekleri ve Karadeniz'in sessiz yalıları
Kırım'ın burası pek güzeldi. Solda, dağların üstünde yayla, tavlı bir beygir sırtı gibi temiz ve parlaktı. Aşağıda, köyün gerisinde, tütün aranlarına kadar inen koyu yeşil, cılız çamlıklar, kadife yamaçlarla örtülü dağların, derisi, yüzülmüş hayvan eti renginde çıplak yerleri, ışıklar altında yanıyordu. Daha aşağıda; uçurumları al, beyaz, sarı, kırmızı renklere bürünmüş Gelinkaya ile, ondan epeyce uzakta, kurşun rengi yaz-kış hiç değişmeyen Topkaya; birbirlerine bakarak sessiz-sakin, dertlerini söyleşiyorlardı.
(Sayfa: 13)

Güneş, kıpkırmızı, kandan bir sini gibi yaylaların ardına iniyor, esmer göğün altında denizin mavisi morlaşıyordu. Gün boyu Topkaya'yı sarmış beyaz bulut kuşağı yavaş yavaş inceliyor; bir örtü gibi alçaklara, derelere, gittikçe kararan bağların duvarları altına çöküp yerleşiyordu. Akşamı selâmlayarak uzaklarda su birikintilerinde, kamışlıklarda, eski yıkık kuyuların yanında viyaklaşıyordu kurbağalar.
Ufukların rengi sönüyor; ince, yeşili mor renkte bez perdeler gerisinde yanan lâmbalar gibi, orada burada yıldızlar parlıyordu. Gün boyu güneşin sıcağından gökleri bırakmış bulutlar, şimdi parça parça birbirlerine tutunarak göğe yükseliyor, sonra birbirlerinden koparak beyaz, kıvırcık kuzu derileri gibi göğü ve akşamı süslüyorlardı. Derelerde sular, tepelerde serin yeller, yollarda sessiz bekçiler gibi uzun sergiler canlanıp sallanıyor; yer ve gök hayattan, insanlardan kurtulmuş nefes alıyordu.
(Sayfa: 20)

Yuvarlak, dolunay sofanın tam karşısındaydı. Denizden serin bir yel esiyor, Gurzuf'un iskelesinden ayrılan balıkçı kayıklarının fenerleri, gökten düşen yıldızlar gibi yavaş yavaş iskeleden uzaklaşarak Ceneviz kalesinin gerisinde kayboluyordu.
(Sayfa: 112)

Bekir yola bakıyordu. Roman Koş'un yavuz uçurumları oradaydı, solda bağların kadife eteklerinde deniz!
(Sayfa: 146)


3- ÇEVRECİLİK VE ÇEVRE FELAKETİNE AİT FİKİRLER.

Sofalara açılan oda kapıları, ardına kadar açık bırakılıyordu; çünkü hırsızlık duyulmamış bir şeydi; evlerin kapısını kilitlemek, bahçeleri yüksek duvarlarla çevirmek, bura köylerinde çok ayıp sayılıyordu. Yol üstündeki evlerin açık kapılarından odalarda eşyalar görülüyor, kimseden sır saklanmıyordu. Birinin halı, ötekince belliydi; biri ötekinden şikayetçi değildi. Bereketli yıllarda varlığa seviniyor, Allah'ın verdiğine şükrediyor kıtlık olursa dayanıyor, " Aza kanaat etmeyen çoğu bulamaz! " deyip ayaklarını yorganlarına göre uzatarak yaşıyorlardı.

4- II. DÜNYA SAVAŞINA YÖNELİK TENKİTLER
Damarlarında ateş gibi sıcak, kırmızı Türk kanı akmıyor muydu? Nice nice saltanatlar gelip geçmişti. Nice zalimler bu memleketi, bu toprağı kemirmişler, kanlara bulamışlardı, fakat dinden, haktan, namustan doğan bu Türk milletinin ruhunu hiç kimse; vahşi kara, hiçbir kuvvet kıramamıştı; Rus komolizması da kıramazdı.
(Sayfa: 210)

5- SOVYET SİSTEMİNE YÖNELİK TENKİTLER.
- Komünizma gibi desene, baba!
- Komolozma mı?
- Komolizma değil, baba, komülizm!
- Eeeh, komolizma işte! Ama komolizmayı Ruslar uydurdular, bizim millete uymaz.
- Hayır, baba, komünizmayı Ruslar değil, Almanlar çıkardılar. Komünizmin babası, Karl Marks'tır.
(Sayfa:33)

Komolizma da insana türlü türlü şeyler duyuruyordu. Sağdan soldan kulaklarına:
" Rusya'da köylülerin elinden topraklar alınıyormuş! " diyen haberler geliyor, ama bunun yalan olduğuna hiç şüphe etmiyordu.
Çünkü alınan, verilen topraklar kimbilir nasıldırlar? O ise senelerden beri ata mirası toprağında oturuyordu; ata toprağı ise öyle kolay kolay ne alınır, ne verilirdi.
(Sayfa:69)

Nogaylıkta köylülerin topraklarını alıyorlarmış Ruslar.
(Sayfa:70)

Eskiden de gelirdi bu gibi insanlar; Rusya'da kıtlık, açlık olduğu zamanlarda. Gelip bir iki ay çalışır, biraz para kazanır, sonra yine geldikleri gibi sessizce memleketlerine dönerlerdi. Ama şu on senedir köylerde böyle insanlar hiç görünmüyordu. Demek şimdi Rusya'da yine bir bokluk vardı;
(Sayfa:77)

Çünkü toprakların alınıp kolhozlar kurulduğu haberini iki gün önce gazetede okumuştu.
(Sayfa: 130)

6- AHLÂKÎ VE SOSYAL TENKİTLER
" Gâvur memleketinden gelen ağaç, kök tutmaz müslüman toprağında... Bekir bizim yardımımızı münasip görmedi. "
(Sayfa: 96)

Ya köyde biri çıkar da köye Rusları aldın diye ondan yüz çevirirse? Bunu düşündükçe tüyleri ürperiyor; içi titriyordu. Ama kime ziyanı dokunmuştu, iki hafta için yanına iki sakallı almışsa! Sanki bütün köyü gâvurlara mı satmıştı; kalkmışlar, söz ediyorlardı? İki hafta için yahu, iki hafta!
(Sayfa:96)

- Evde erkek varken uzun saçlı kumandanlık ederse, her aksiliği bekle, Bekir diye doğruldu,...
(Sayfa: 101)

İnsan ineksiz kalacağına komolizma gelsin, daha iyi! Evde kadın kumandanlık ederse böyle olur işte: Malın, mülkün erir, gider.
Hay anasını! Macik de ne inekti ya!
(Sayfa: 107)

Şüphe yoktu hiç: Kala Mala, oğlu İvan'la bu toprağa ayak bastı basalı başlarına her gün yeni bir belâ geliyordu.
(Sayfa: 118)

7- MANKURTLAŞMA VE YABANCILAŞMA OLGULARI
Yok...

ALINTILAR

13- " Yolcu yolunda gerek! "
15- " Çokun derdi çok olur, azın derdi daha çok olur. "
" Güzel olmasına güzel, ama güzelin talihi çirkin olur! "
17- Tanrı dinler, dinler sonra kesip biçer, nasıl doğru görürse öyle yapar; onun emri...

- Oğlan işe yarar, doğru! Ama kız da evi donatır, Bekir Ağa!
- Öyle, kapağını bulana kadar donatır. Sonra kim donatır?

" Yaşı at pazarında sorarlar. "
18- Garip kuşun yuvasını Allah yapar.

- Kız benim, mal benim, hak benim, sana ne? Evindeysen otur sere rahat rahat, bak karına; tarladaysan bak eşeğinin kuyruğuna. Benim işime karışma.
Küçük söz ha? Sinek de küçük ama mide bulandırır.

- Sırrı mırrı yok. Sırdaş aramak, sırrı yaymak içindir.

19- - Zamane insanları bunlar!
... Dine de, imana da, köye de, millete de hayırları yok!

20- Köpeksiz eve tilki kolay girer...

Hoştu akşamlar; akşamlarda insanları kendine çeken, dertleri, yorgunlukları, kasvetleri unutturan bir kuvvet, tatlı bir boşluk vardı; akşamlar gecenin gözleri gibiydi; her yeri görüyor, her yere uzanıyor, her yere dalıyorlardı.
Şimdi her şey akşama teslim oluyordu. Yalnız, insanlar, akşama sırtlarını çeviriyorlardı. Onlar gündüzün ve güneşin, sıcağın ve soğuğun, karın ve ayaz'ın, yağmurun ve rüzgârın çocuklarıydılar. Toprağı görmek istiyor, binlerce yıldan beri bu toprağı görerek, toprağa basarak, elleriyle toprağı tutarak yaşıyorlardı.
Toprak onları kırıp eziyor, onlara binbir türlü meşakkatler çektiriyor, onları öldürüyor, ama onlar gene de her şeyden çok, kendilerinden çok toprağı seviyorlardı. Onları bu topraktan ayıracak hiç bir kuvvet yoktu. Bin yıllardan beri yaşayageldikleri bu toprakta yaşayacaklardı; yıpranmış, yorgun vücutlarını bu toprakların altına gömecek, ancak o zaman, canlarını göğe, göğün sükût ve rahatına teslim edeceklerdi...

23- " Gül desem gül değil, nur desem nur değil, kanımdan, etimden doğan bu melâike yavrusunu ellere nasıl vereceğim? "

" Mübarek toprak, senin güneşinin altında, her şeyin güzel olur, insanlarında..."

25- " Arı bal alacağı çiçeği bilir! "

33- Molla Receb'in sözlerini ekledi:
- Yed-ullah leyse lil-insani illâ mâ seâ!

34- Ellezi halâk-al-mevte ve-l-hayate...

36- Zahmetsiz mal yenmez.

38- " Aza kanaat etmeyen çoğu bulamaz."

38- - Haydi, o Kala Mala' ları bırakın şimdi; geçin etli fasulyenin başına! Biz fakirlerin karnını ne Kala Mala doyurur, ne de komolizma. Yemeğinizi yiyin de Allah'ın verdiğine şükredin. Toprağımız var, suyumuz var. Ne lâzım daha bize?

44- Aşk başka bir belâdır.

44- " Az konuşmak, çok konuşmaktan belki daha iyi! "

61- Nerenin insanları olursa olsunlar, neye benzerlerse benzesinler, yine de insandılar. İnsana da insan selâmı vermek gerekirdi:
- Selâmün aleyküm!

64- İnsan ömrüde kara günsüz olmaz. Ama sen ayağını sıcak tut, başını serin; gönlünü ferah tut, düşünme derin!

76- Bu insanların yüzlerinde ise umut yoktu. Ama ne sebepten bu hâle düşmüş olurlarsa olsunlar, yine de insandılar ve insanı insanlıkla karşılamak gerekirdi.

77- " Allah'ım, insanlara yurt yoksulluğu gösterme! "

93- " Tanrı yine güzel bir gün verecek! "

97- Başkasının gözüne değil, kendi gözüne inan!

97- Bir it ürümekle bir kervan geri dönmez!

179- Bu akşam pek mesuttu, çünkü gün iyi geçmişti. Yağı iyi fiyata satmış, Moskova'da okuyan oğlu Şolom'a mektup yazmış, mektupla beraber para da yollamıştı.
Mektubunda:
" Oku, Şolom, oku! Okursan dünyayı parmağında çevirirsin, okumazsan benim gibi zavallı bir Yahudi olarak kalırsın! "
diye öğütler vermişti.

182- El ağzına bakan karısını tez boşar.

231- " Lâ ilâhe illâllah "

" Dünya ve ötesi.. Her şey O'nun elinde, her şey O'ndan, her şeyi O yapar, her şeyi O çevirir. Göz açtıran, göz kapatan O'dur. Yakan, söndüren, yaşatan, dirilten O'dur. Hep O'dur..."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KIRIM