19 Aralık 2020 Cumartesi

İSMAİL GASPIRALI - ROMAN VE HİKÂYELERİ




      Ömrünü eğitim problemlerinin çözümüne adamış milliyetperver bir yazar, İsmail Gaspıralı. Kırım Tatarları arasında 22 Nisan 1883' te  Bahçesaray şehrinde, Tercüman gazetesini neşretmeye başlayarak milli aydınlanma hareketine öncülük eder. 
23 Şubat 1918'e kadar yayın hayatına durmaksızın devam eden gazetenin yazım dili, Kırım Tatarca serpiştirilmiş bir İstanbul Türkçesidir. İsmail Gaspıralı'ya göre, gazetesinde kullandığı bu dil, edebî dil.
     Bir milletin kendini muhafaza edebilmesi ve kendini geliştirebilmesi için din, dil ve ilim kavramları Gaspıralı için mühim konulardı.
Milletin fikir ve edebî birliğini sağlayan ortak bir dil, hareket birliğini sağlayacak ve bu da kurtuluşu sağlayacaktı. Bir edebiyat dili
oluşturabilmenin en önemli âmili de, milli dilde maarif olduğuna gönülden inanan Gaspıralı,
öğrencilerin her şeyden önce millî dillerinde okuma-yazma öğrenmelerini amaçlayan yeni bir eğitim sistemi planladı. 

     Usûl-ü Cedîd olarak adlandırdığı bu eğitim sisteminin ilki 1884 senesinde açıldı. Gaspıralı’nın vefat ettiği 1914 senesinde Rusya’da yaklaşık 5.000 usûl-ü cedîd mektebi vardı.


ÖZET

BİRİNCİ BÖLÜM


A) İSMAİL GASPIRALI'NIN HAYATI

AİLESİ:
Babası Mustafa Ağa'nın soyu,
" Baba Saltık Kabilesi Hanedanlığı "na dayanır.
Annesi Fatma Hanım Kırım'ın soylu ailelerinden biri olan Kaytazoğullarından
İlyas Mirza'nın kızıdır.
Mustafa Ağa ve Fatma Hanım'ın, Murat
(Küçük yaşlarında vefat eder.), İsmail adında iki oğlu ve Selime-Pembe, Halime, Esma ve Zeynep adlarında dört kızı dünyaya gelir.

İsmail Bey, 29 Mart 1851'de Avcıköy de doğar. Rus kanunları gereğince on yıl kullanılmayan mülkler ailenin elinden alınınca, 1855 (Sivastopol Savaşı) yılında aile Bahçesaray'a yerleşir.
Daha sonra, İsmail Bey kendisine intikal eden unvan sebebiyle kendisinin değil babasının doğum yerini belirten,
" Gasprinski " Gaspıralı soyadını kullanır.
İlköğrenimine on yaşına kadar, Bahçesaray' da devam eder.

Ailesi Türk, muhiti Türk ve dahi dadısı da Türk olan bir çocuk için,
" Hiç Türkçe bilmiyordu! " demek ne kadar doğru? 
Kastedilen bilmediği,
" Klâsik Osmanlı Türkçesi "olmalıdır ki onu da İstanbul'da medrese tahlili görmüş Hasan Nuri ile tanışarak eksikliğini tamamlamıştır.

Tercüman' ın ilk yıllarında ki edebi dili;
çok az sayıda Kuzey Batı Türkçesi unsurları ile karıştırılmış sade bir Türkiye Türkçesidir.

On yaşına geldiğinde, Akmescit (Simferofol)' deki askerî koleje gönderilir. İki yıl sonra Varonej şehrindeki askeri liseye ve nihayet Moskova askerî lisesine nakledilir.
Moskova'da içinde bulunduğu muhit, onda milliyetçilik duygularının doğmasına sebep olur.

Askerî lisede okurken, 1867'de Girit' de başlayan Rum ayaklanması sırasında müslümanların zor durumda kaldığını gördüğü zaman, İstanbul'da gönüllü subay olup orduya yazılmak ister. Aslen Litvanya Tatarlarından olan arkadaşı Mustafa Mirza Davidoviç' le birlikte İstanbul'a gitmek üzere olan vapura binmeye çalıştıkları sırada pasaportları olmadığı için jandarmalar tarafından yakalanarak Bahçesaray'a gönderilirler.

Böylece Moskova'daki tahsil hayatı sona erer.1868'de 17 yaşında Bahçesaray'da Zincirli Medrese'de 400 ruble maaşla Rusça öğretmenliğine tayin edilir.

Görevi olmadığı hâlde, öğrencilere Türkçe öğretmesi; eski öğretim metodlarını eleştirmesi; Rusça ders saatlerini çan çalarak belirtmesi gibi nedenler yüzünden ölümle tehdit edildiği için medreseden ayrılmak zorunda kalır.

İsmail Bey, milletine hizmet için Osmanlı ordusuna subay olarak girmeyi bir ideal hâline getirmişti. İstanbul'u tanıyan Kırımlılardan fransızca öğrenmenin gerekli olduğunu öğrenince, 1871'de Paris'e gider.
1874 yılına kadar Paris'te kaldığı yıllarda,
aslen Tatar olan Rus yazarlardan Turgenyev'in muhitinde bulunarak, onun yazdıklarını temize geçer. Reklam ve ilan işlerinde tercümanlık ve mütercimlik yaparak hayatını kazanır.

1874 tarihinde İstanbul'a gelerek, 
Ceride-i Askeriye'de mütercim olarak çalışan amcası Halil Efendi'nin yanında kalır. İsmail Bey'in gazeteciliği ve yazarlığı da İstanbul'da başlamıştır.

Bu süreçte Türk Harp Okulu'nda Rusça öğretmenliğine atamasını beklerken, Rus büyükelçisi İgnatyev'in sadrazam Mahmut Nedim Paşa üzerinde nüfusunu kullanarak atamayı engellediğini öğrenir.

1875 tarihinde Kırım'a döndüğünde, dünyada olup bitenleri kavramış, neler yapması gerektiği konusunda zihninde projeler belirmeye başlamıştır. Kırım Türklerinin sosyal hayatını yakından inceler; köylerde dolaşır, halkın arasına karışır, onların problemlerini , dinî ve iktisadî hayatını, Ruslarla ilişkilerini çok daha iyi kavrar.
Bilgi ve gözlemlerini yazacağı fikrî ve edebî eserlerinde ustalıkla sergiler.

1906'da yazdığı " Gün Doğdu " hikâyesindeki Danyal adlı kahramanın büyük ölçüde İsmail Bey'i temsil ettiğini biliyoruz.

EVLİLİĞİ: AİLESİ VE ÇOCUKLARI

1875 tarihinde " Yalta İslam Mektebi " nde
Rusça öğretmeniyken, bir tüccar kızı olan Samur Hanım' la evlenir ve Hatice isminde bir kızı olur. İki sene evli kaldıktan sonra boşanır. 
( Kızı ve annesi Türkistan'a sürgün edilenler arasındadır.)

1878'de Bahçesaray'a belediye başkan yardımcısı seçilir. Ve bir yıl sonra da belediye başkanı olur.
Başkanlığında bile hep Türk-Tatar milletini dağılmaktan kurtarma çarelerini düşünür.

1880 yılı sonlarında Litvanya Tatarları arasında çıktığı seyahatte onların eğitimli, bilgili olmaları ve toplum içinde kadına değer vermeleri karşısında etkilenir. Evlenmek istemek için, Tatar çiftlik sahiplerinden Polonya Tatarı mareşal Matsey Ahmatoviç'in kızı Panne Mariya Ahmetoviguvne teklifte bulunsa da kabul edilmemiştir.

1881 yılında Petersburg'a gider ve orada değişik işler yapan Kasımhanlı Tatarlarla görüşür.

1881-1882 yılları arasında Kazanlı, zengin sanayici ve tanınmış bir aile olan Akçurinlerden İsfendiyar Bey'in kızı Zühre Hanım ile tanışır. İsfendiyar Bey izin vermeyince gizlice evlenirler. Çaresiz duruma razı olan İsfendiyar Bey, düğünlerini yapar.

Bu evlilikle Zühre Hanım'ın kardeşi Hasan Bey'in oğlu Yusuf Akçura ile de akraba olur. Yusuf Akçura, İsmail Bey'i üstadı olarak kabul ediyordu.
Bir taraftan şahsî hayatını düzene koyarken, diğer taraftan emellerini gerçekleştirmek için ilk adımlarını atmaya başlar.
İlk yazılarını yazar. İlk süreli yayınlar çıkarmaya başlar. Matbaa kurar ve modern okullar açmak için ilk teşebbüsler de bulunur.
Zühre Hanım yirmi yıl sonra vefat edince, Zühre Hanım'ın kız kardeşi Hurşit Hanım ile evlenir. Hurşit Hanım da vefat edince bir daha evlenmez.

Zühre Hanım' dan, Rıfat, Şefika, Behiye, Leyla, Danyal, Nigâr, Mansur ve Haydar.
Yayımcılık yanında bazı ticari işlerle de uğraşır.

Seyahatleri ve İlişkileri:

İsmail Bey, Rus hükümetinin dikkatini çekmemek için düzenlediği toplantıları
"edebî gece" olarak adlandırır.

Seyahatlerinde ileri gelen kişiler ile görüşmek için toplantılar düzenler, toplumun problemleri hakkında fikirlerini anlatır ve onlarında neler düşündüklerini öğrenmeye çalışırdı.

Tercüman'da Devlet-i Aliye-i Osmaniye başlığı altında verilen söz konusu haber yüzünden, II. Abdülhamid, (" üç devletin ittifakına koşulmak istemediğinden taht ve ve hükûmetten tüşürülüp yerine biraderzadesi Reşad Efendi çıkarılmasına Germanya, İtalya ve İngiltere hükûmetleri meylediyorlar imiş" şeklinde Correspondance de İ'Est adlı gazeteden tercüme edilen bir haber ) Tercüman'ın Osmanlı topraklarına girmesini yasaklasa da
İsmail Bey'in, Rusya'da basılan 130 adet İslâmî kitabı, Babürname ve Nevaî Divanı'nın birer el yazma nüshalarını hediye etmesiyle hem yasak kalkmış hem de kendisine 4.dereceden Mecidiye nişanı verilmiştir.

İran'da kendisine, Nasirüddin Şah tarafından, 4.dereceden Şir-Hurşid nişanı, onun yerine geçen oğlu Muzafferüddin Şah'da 3.dereceden 
Şir-Hurşid nişanı verilmiştir.

1995'den sonra özellikle Rus okullarında ve İstanbul'da okuyan gençler İsmail Bey'i Çarlık yönetimine karşı yumuşak muhalefet yapmakla, taviz vermekle itham etmeye başlamışlardı. Aslında bu gençler ile yakın görüşleri paylaşmasını rağmen, onlara itidal tavsiye ediyor, siyasetten daha çok eğitim meselelerine önem vermek gerektiğini savunuyordu.

Seyahatleri esnasında, izlenimleri daha çok 
usul-i cedit ve eğitim hakkındadır. Görüşüp, konuştuğu âlimlerden, devlet adamlarından bahseder.


1905 'te Rusya'da, 1908'de Türkiye'de meşrutiyetin ilanı, her iki ülkede milliyet tartışmalarının su yüzüne çıkmasına imkân vermişti. O sırada Türkiye'de okuyan Rusya vatandaşı, Türk halklarından herhangi birine mensup gençler arasında Türklük, Tatarlık vs. kavgasına başlamışlardı. Bu yıllarda Yusuf Akçura ile, 22 Ocak 1912'de İstanbul'da yapılan toplantıda gençleri ikna ederek Türkçülük fikrini kabul ettirmişlerdi.
Türkçülükten yana ağırlık koymaları belli ölçüde etkili oldu ama neticede genel eğilimi değiştiremedi.

ÖMRÜNÜN SON GÜNLERİ, VEFATI:

1914 yılı Şubat ayında Rusya Müslümanlarının İttifakı'nda baş gösteren sorunların çözümüne yardımcı olmak için Petersburg'a gittiğinde kendisini soğuktan koruyamaz. Kronik bronşit ve kireçlenme teşhisi konulan İsmail Gaspıralı 24 Eylül 1914'te 63 yaşında vefat eder.

Cenazesi Rusya'nın çeşitli yerlerinden Bahçesaray'a gelen altı bin civarında insanın katıldığı görülmemiş, büyük bir törenle defnedilir.

B) ROMAN VE HİKÂYELERİ HAKKINDA GENEL BİLGİLER
Edebiyatın nazarî problemleri ve eleştiri konularında önemli görüşler bildirmiş bir edebiyatçı. Dönemin şartları gereği birçok yazısında zaman zaman takma adlar kullanmıştı. Naşir, Molla Abbas'ın Şakirdi, imzalarını kullansa da en çok kullandığı imzalardan biri,

Molla Abbas Fransevî'dir. O, bu imza ile Taşkentli Molla Abbas adlı kahramanın Avrupa ve Asya'daki seyahatlerini, maceralarını konu alan eserler de yazmıştır.
BİR DARÜRRAHAT MÜSLÜMANLARI,
SUDAN MEKTUPLARI,
KADINLAR ÜLKESİ,
ve bunların uzantısı olarak kabul edebileceğimiz,
MOLLA ABBAS FRANSEVÎ'YE
TESADÜF - GÜLBABA ZİYARETİ.

Bütün bu eserler, ortak bir kahramana sahip ve tek bir roman olarak kabul edilir.

Tercüman gazetesinde ilk olarak,
Molla Abbas Fransevî imzasıyla ilk defa
FRENGİSTAN MEKTUPLARI yayımlanır.

Molla Abbas'ın İspanya'da Endülüs'teki seyahati genişletilerek,
DARÜRRAHAT yahut
ACAYİP DİYAR-I İSLAM adıyla tefrika edilmiştir.
4 defa neşrinde ismi,
DARÜRRAHAT MÜSLÜMANLARI olarak değiştirilir.
Eserin 5. baskısı kitap halinde yapılır.
Dil açısından farklılıklar:
1. nushanın dilinde Tatarca özellikler diğer nüshalara göre daha çoktur.
4. nüsha da Osmanlı daki okuyucular göz önünde tutulduğu için Türkiye Türkçesi'ne yakın bir dile sahiptir.


Sonra SUDAN MEKTUPLARI yayımlanır. FRENGİSTAN MEKTUPLARI ve DARÜRRAHAT MÜSLÜMANLARI'nın şeklen devamıdır.
" İspanya'dan Paris'e dönen Molla Abbas Fransız eski sevgilisi Margarita'nın teşviki ile Paris'ten olan mühendis, doktor ve topçu subayı ile birlikte, Sudan Araplarının lideri
Mehdilik tarikatının kurucusu Muhammed Ahmet'e yardıma gider.
Kendilerini dikkat çekmemek için, Şeyh Şamil'in müritleri olarak tanıtırlar. Yolculukta başlarından geçen anlatılır.
Göze çarpan İNGİLİZ EMPERYALİZMİN ifşasıdır.

KADINLAR ÜLKESİ de, SUDAN MEKTUPLARININ şeklen devamıdır.
Mehdilik iddiasında bulunan Muhammed Ahmet'e yardıma giden Molla Abbas ve arkadaşları Büyük Sahra'da bir çöl fırtınasında yollarını kaybedip kadın askerlere esir düşerler. Kadın ve erkeklerin konumu terstir.

İslâm toplumunda kadının düşürüldüğü konumu alaycı bir dille sergiler.

MOLLA ABBAS FRANSEVÎ'YE TESADÜF: GÜL BABA ZİYARETİ
Bu kısım Tercüman da 42, 44, 49, 51, 65, 67
sayıları arasında tefrika edilse de son tefrikanın altında " mabadı var "kaydı olmasına rağmen devamına rastlanılmamıştır.

FRENGİSTAN MEKTUPLARI İLE BAŞLAYAN MOLLA ABBAS'IN MACERALARI,
KADINLAR ÜLKESİ İLE YARIDA KALMIŞ BİR HİKÂYE İZLENİMİ VERİR.

Molla Abbas'ın Şakirdi, imzasıyla
MOLLA ABBAS FRANSEVÎ'YE TESADÜF kısmı yayınlanır.
Molla Abbas'ın öğrencisi olarak kabul eden bir başka " anlatıcı " nın dilinden Macaristan'daki Gülbaba Ziyareti' nde bu
" öğrencinin " Molla Abbas ile karşılaşması ve aralarındaki konuşmalarla bir dereceye kadar tamamlanmış görünür.

ARSLAN KIZ, GÜN DOĞDU gibi bir kaç küçük hikâyeside vardır.

ARSLAN KIZ, Doğu Türkistan'ın Kaşgar Bölgesindeki Üçturfan şehrinin Çinliler ve Kalmuklar tarafından kuşatılması, halkın Kaşgar dan yardım beklemesidir.

GÜN DOĞDU, Danyal Bey isimli Kırım'lı bir gencin kendi toplumunu kalkındırmak için yapmak istedikleri anlatılır.
İsmail Bey'in hayat ve faaliyetlerinden izler taşır.

KÜÇÜK HİKAYELER

AHMET BEY TAŞKESENLİ VE BEDROS AĞA KARAKAŞYAN

İVAN VE SÜLEYMAN

BELÂYI İSLÂM: Molla Abbas Fransevî imzasıyla masal şeklinde İslâm-Türk tarihini değerlendiren küçük bir eser.
Molla Abbas Fransevî imzasıyla yarım kalmış hikâyeler,
DİKBAŞ KIZ
DRAGONLAR KIZI

ÇOBAN KIZ(I): İsimli eser, hem GASPIRALI'NIN hem de M.AKÇURİN'İN eseri olarak gösteriliyor. Esere ulaşılamadığı için kararsız.
Gaspıralı'ya ait gösterilen,
YÜZ SENE SONRA YAHUD 2000 SENE-İ MİLÂDİYE,
Edward Bellamy isimli Amerikalı yazarın
" LOOKİNG BACKWARD: 2000-1887 " isimli ütopik romanın tercümesidir.

Birinci cildin yeni baskısına eklenenler:
1- İKİ BAHADIR:
AHMET MİTHAT EFENDİ, ve
CON VALTER adlı bir İngiliz doktoru hakkında
hikâye.

2- MÜKÂLEME-İ SELATİN:
EMİR TİMUR hakkında, " Seyyah "imzasıyla yayınlanan fantastik bir hikâye.

4- MUHACERET-İ MUNTAZAMA:
Türkiye'ye gelen muhacirlerin nasıl iskân edilmeleri gerektiğini anlatan fantastik bir hikâye. Makale gibi başlar sonra "rüya" ya
dönüşür.

M.İSKENDEROF imzasıyla tefrika edilen,
MEYVE-İ ZAMAN adlı seri hikâyelerdir.

İKİNCİ BÖLÜM
METİNLER
İSMAİL GASPIRALI'NIN ROMAN VE HİKÂYELERİ

1- Metinlerin orijinal dili:
İsmail Bey'in dili sade ve kısa cümleler den ibaret, Arapça ve Farsça terkipler yok denecek kadar azaltılmış bir Türkiye Türkçesi'dir.

İlk eserlerinde Kırım ve İdil-Ural Türkçelerine ait unsurlara rastlanır ama sonra yazdığı eserlerde bunların miktarı gittikçe azalır.

Üslûp ve estetik kaygısı yoktur: söylediğinin rahatça anlaşılmasını arzu eder.

Çift kelime kullanırken, genelde kelimelerin bu bölgelerde kullanılan ayrı ayrı şekillerini yan yana verir.
yürümek/cürmek, dağ/tav vb. gibi...

2- Türkiye Türkçesinin kelime haznesinde bulunmayan veya söyleyiş itibarıyla farklı olan kelimeleri, Türkiye Türkçesinin yapım yapım ve çekim ekleriyle birlikte kullanıyor.
Kıdırıyor(Arıyor), cürüyorlar(yürüyorlar), vs.
Bazen de tam tersi Kuzey Batı Türkçesinin çekim ekleriyle kullanıyor.
İman edesiz mi( İman ediyor musunuz), fikirlene Rüştü(düşünmeye başladı ),vs.

3- Bazı yerlerde Arapça ve Farsça kelimelerin yerine yaygın olan Türkçesini dikkate sunmak için birlikte kullanır.
" refik, yoldaş", "kâfi, yeterlik"vs.

4- Genelde kelimelerin alışılmış Osmanlı imlâsını kullanır. Bezen Tatar ya da Çağatay Türkçesine uygun yazımlar da görülür.
varmak/varmak, var/ bar, vs.

5- Arapça'da tef'îl ve tefa'ul vezninde olan kelimelerin imlâsı, dolayısıyla anlamları da karışmaktadır. Kelimenin imlâsını değil metnin anlamına uygun okunuş alınmıştır.


ALINTILAR

" Medeniyetin ve hayat tarzının yükseklik derecesi insanlara bahşettiği ve temin edebildiği rahat ve saadet nispetindedir. Medeniyetin ölçüsü ve nizamı  insanların hâlidir. "
Sayfa:173


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KIRIM