19 Haziran 2019 Çarşamba

SERVET-İ FÜNUN'DA EDEBİ TENKİT - BİLGE ERCİLASUN


Tenkit dilimizde, Fransızca "  critique " kelimesinin karşılığı olarak kullanılan bir edebiyat terimidir. Tanzimat edipleri " Kritik " kavramı için,
 " Muhakeme" ve  " Muaheze " terimlerini,
Edebiyat-ı Cedideciler "  Nakd " kökünden türemiş olan " Tenkad, tenakkud, intikad, tenkit " kelimelerini,
Servet-i Fünun yazarları ise çoğunlukla " Tenkit " kelimesini tercih etmişler ve kullanmışlardır.
Batı dillerinde bugün tenkidin karşılığı olarak kullanılan kelimenin kökü, Yunancada  "Hüküm" demek ilan " Krites " dayanır.
Terimin neo-latin şekliyle bugünkü Avrupa dillerine nüfuz etmesi, ancak 17.yy. da oldu. Terim; edebi teoriyi ( Nazari tenkit) ve günlük tenkidi (Review) içine alacak şekilde kullanılmaya başlandı.
Yaygın manası şudur:  Bir sanat eserinin, ister şahsi zevke, ister bazı estetik prensiplere göre, sistemli bir şekilde değerlendirilmesi.

Tenkidin Mahiyeti
Tenkidin en önemli ölçüsü şahsi his, tecrübe ve hüküm vermedir. Hüküm verirken de mümkün olduğunca objektif kalmalı ve ilmi bir usulle hareket etmelidir.

Tenkitde Bazı Değer Ölçüleri
Yazarın kendisi ve çevresi:
Eserden çok müessir, yani sanatkar önemlidir. Görüş, biyografik, psikolojik ve fizyolojik tenkit gibi türlerin doğmasına yol açtı. Eksiği, zemin tetkikiyle fazlaca uğraşması, edebi eseri ikinci plana atması.

Çağdaş Başarı Kriteri:
Yazıldığı devrin standardına dönmeyi gaye edinir. İki bakımdan mahzurludur.
a) Meşhur bir edebi eser yazıldığı devirde beğenilmemiş ya da tanınmamış olabilir.
b) Bir eser hakkında yazıldığı devirde verilmiş değer hükmünü benimsemek, o eserin tarihi akış içinde kazandığı manaları hesaba katmamak demektir.

Devirlerin Hükmü:
Münekkid ve ve filozofların hükümlerini esas alır.

Mutlakçılık (Absoluticism) :
Eserde veya prensipte bir ebedinin varlığına  ve değişmezliğine inanmak, eseri bu " değişmez" göre incelemek.

İzafilik (Relativism) :
Tenkitde bir ölçü koymaktan kaçınmak, herkesin zevkini ve şahsi düşüncesini esas almak demektir.

İntibacılık (Impressionism) :
Edebi eser karşısında münekkidin sübjektif tepkilerine değer veren görüştür.

Yeni Tenkitçilik (New Criticism) :
Edebi eserin bir yapı, bir bütün olduğunu, tenkitde hareket noktasının eserin kendisi olması gerektiğini savunan görüş.

BATI EDEBİYATINDA TENKİT
a) Klasik Tenkit :
Eski Yunan ve Roma devirlerini içine alır. "  Sanat tabiatın bir taklididir." görüşünden hareket eder.
Klasik tenkidin kurucuları sayabileceğimiz,
 Eflatun'a göre, idealar dünyası ve duyular dünyası olmak üzere iki çeşit dünya var. Edebiyatı ahlaki bakımdan zararlı görür. Şiirleri, "  Dithyramb'lar, Destanlar, Trajedi ve komedi olarak, anlatım bakımından sınıflandırır.
Eflatun'un idealizmini Aristo'nun realizmi takip eder.
Aristo'ya göre,  duyular dünyası gerçek olan bir dünyadır.
b) Neoklasik Tenkit:
Klasik tenkidin prensiplerinden hareket eden bir tenkit tarzıdır. Tenkit prensipleri bakımından çeşitli değişmelere uğramıştır.
1. En önemli vasfı " Sanat tabiatın taklididir. " görüşü.
2. Şekil ve muhtevayı birbirinden ayrı mütalaa etti.
3- Tür teorileri tartışıldı ama yeni türler yaratılıp yaratılamıyacağı  konusu kesin bir şekilde çözümlenemedi.
4) Ahlaki bir gaye gütmüştür

c) Romantik Tenkit :
Diyalektik ve sembolist bir şiir görüşünün ortaya çıkmasıdır.
d) Modern Tenkit: (20.yy.tenkidi)
Avrupa'yı etkisi etkisine alan empresyonist tenkittir. Asgari müştereklerini iki noktada toplamak mümkün.
1) Tenkidi edebiyattan ayrı, müstakil bir tür haline getirme gayreti.
2) Edebi eseri, sanatkardan ayrı ve kendi içinde bir bütün onlara ele alma.

SERVET-I FÜNUN'A KADZR TÜRK EDEBİYATINDA TENKİT
Divan Edebiyatında Tenkit
Edebiyatın ne olduğu, ne olması gerektiği üzerinde duran nazari tenkit, Divan Edebiyatında daha az görülür.
Tanzimattan önceki edebiyat anlayışını şu noktalarda toplayabiliriz:
1) Sanatın menşei ilahidir. Yaratılıştan sanatkarlara verilmiştir.
2) Sanat ilahi bir menşeden kaynaklanma beraber şiir ve nesir bir ilimdir.
3) Vezin, kafiye, belagat şiir için şarttır. Mana bakımından yaratıcı olmak şarttır.
4) Şiirin konusu güzellik, aşk, medih ve zem olabilir ama konu ne olursa olsun aslında Tanrı övülmektedir.
5) Başkalarından söz ve mana almak ve taklit etmek ayıptır.
6) Okuyucu hakkında da belli bir görüş vardır. Şiirden herkes anlamaz. Şiiri bilen anlar.

Tanzimat Edebiyatında Tenkit
Eskinin reddi, yeninin yaratılması...
Tanzimat Tenkidi şu başlıklar altında ele almak mümkündür.
a)  Edebiyatta Romantizm :
1. Nesil:Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa tarafından temsil edilen bu devrede, edebiyatın estetik gayeye değil, sosyal fayda prensibine dayandığı görülür.
Eski edebiyatın reddi ve yeni bir edebiyata ihtiyaç duyma.
2. Nesil: Sanat anlayışı " Sosyal fayda'ya değil, ferdi duygulara " dayanır. Neslin iki mühim simasi Abdülhak Hamid ile Recaizade Mahmut Ekrem, edebi eserde güzellik ve lirizm aramışlardır.

b) Edebiyatta Realizm:
Bu devrin karakteristik vasıfları, çağdaş Fransız realistlerini yakından takip etmeleri,"  Gayrişahsi "bir edebiyat istemeleridir.
Beşir Fuat edebiyatımızda realizmden ilk bahseden kimsedir.
Sami Paşazade Sezai,"  Gayrişahsi  " bir edebiyat taraftarı.
Nabizade Nazım, realizm ve natüralizmin mümessili.

c)  Orta Görüşte Olanlar:
Eskiyi reddetmeyen, batıyı olduğu gibi taklit etmeyen grup. Ahmet Mithat, Muallim Naci, Ali Kemal, Ahmet Rasim.

d) Dil ve retorik çalışmalar:
Lisansız edebiyat olamayacağı, bir gramer yapılmasını bütün Tanzimatçılar tarafından kabul edilmiş, Şemsettin Sami, Süleyman Paşa, Ahmet Vefik Paşa dil üzerindeki teklifleri fiili bir safhaya dökerek, lügatler meydana getirmişlerdir.

BİRİNCİ BÖLÜM
NAZARİ TENKİT
TENKİT
Servet-i Fünun dergisinde tenkit hakkında çıkan yazıları üç başlık altında toplamak istersek,
Tenkidin Mahiyeti:
Cenab, "  Doğrusu tenkit mi, itikat mıdır?  " diye sorar ve "  Bilmem ve bilmek için de uğraşmak istemem. " diye cevaplar. Cenab'a göre zevk şahsi, güzellik nisbidir. " Zaman " her unsurun üstünde hakiki bir münekkittir. Tenkit de psikolojik hakikatlerin de mühim olduğunu söyler. Fikrin mühim ameliyesi başlıca iki şeydir. Terkip ve tahlil. Tenkit ile ilim arasında münasebet kurar.

Tenkidin Şahsiliği:

Servet-i Fünuncular tenkidin mutlak kaidelere bağlanmasına taraftar değildirler. Tenkidi hükümlerin şahsi olduğu görüşündedirler. Mehmet Rauf, Hüseyin Cahid.

 Batılı Tenkitçiler:
a)  Batı da tenkidin gelişmesi: Batı tenkit tarihinin geniş bir hülasasını veren Mehmet Rauf makalelerine başlarken böyle bir konuya neden ihtiyaç olduğunu söyler. Batı edebiyatını ciddi olarak öğrenmek için önce tenkidin gelişme sürecinin incelenmelidir. Tenkidin tarih içindeki tekamülünü, ilk, orta ve yeni çağ olarak devrelere ayırır ve inceler.
 b) Çağdaşları olan Tenkitçiler:
Servet-i Fünun yazarları kendi çağdaşları olan tenkitçilerden en cok Hippolyte Taine ile ilgilenmişlerdir. Ahmed Şuayb Taine'nin hayatını ve felsefesini, Mehmet Rauf tenkidi düşüncelerini tanıtmıştır.

ESTETİK VE SANAT
Estetik ve Güzellik
Estetik ve güzellik meselesinde en çok Hüseyin Cahid durur. Yazar çeşitli güzellik tariflerini ele alarak eksik bulduğu hususları belirtir. Eftatun ile başlar, Eflatun'dan sonra Sainte Augustine'i ele alır.

Güzellik meselesi üzerinde duran diğer Servet-i Fünuncu, Cenab'tır. Ona güzelliğin gayesi, yalnız sanat güzelliklerine erişmektir. Eski insanlardaki güzellik kavramının zamanla değiştiğini söyler.

Sanat
a) Sanatın Menşei ve Mahiyeti
Sanatın niçin ve nasıl doğduğunu izah eder.
Sanatın niçin doğduğu sorusunu, cemiyetin umumi ihtiyaçlarından ve fıtrat- beşer olarak cevaplar.
Nasıl meydana geldiğini de taklit yolu ile cevaplar.
Servet-i Fünun yazarları taklitin yaratmada yeterli olmadığını dehanın da önemli olduğu hususunda hemfikirdirler.
Netice olarak Servet-i Fünuncuların deha üzerinde önemle durduklarını, Hüseyin Cahid'in  müstakil ve etraflı olarak incelediğini diğer Servet-i Fünuncuların da taklitten bahsederken dehanın ehemmiyetini belirttiklerini ifade edebiliriz.

b) Sanatın Gayesi, Ehemmiyeti, Çeşitleri
Sanattan beklenen şey, konusu ve menşei nedir, sorularına cevap arar.

c) Sanat ve Çevre
Sanatta çevre, eseri meydana getiren ve bu eserin cinsini tayin eden önemli bir faktördür.

EDEBİ ESER VE EDEBİYAT
Edebi Eser
Servet-i Fünun yazarları edebi eserde estetik bir gaye ararlar. Mehmet Rauf'a göre zamana karşı dayanmalıdır. Eserden çok müessir yani sanatkar mühimdir.
H. Nazım edebiyatın asıl vasıtasının tebliğ tarzındaki güzellik olduğunu söyleyerek üslupda aranacak vasıfları sayar. En mühim meselenin konu olduğunu belirtmekle beraber üzerinde durmaz.

Edebi Zevk
Hüseyin Cahit, edebi zevkin zamana bağlı olarak değiştiğini söyler. Nüfus artar, eksilir. Bu değişiklikler neticesinde edebi zevk nasıl aynı kalabilir? Ferdin hususi zevkine de tesir eder ve değiştirir. Değişmeyen aynı kalan şeylerden gitgide zevk alınmaz olur.

Edebiyat
Servet-i Fünun yazarları edebiyatta estetik bir gaye ararlar. Cenab bu konuda şöyle diyor: Edebiyattan maksat ancak edebiyattır. Edebiyattan cemiyete ve insana bir çeşit fayda beklenebileceği görüşündedir. Bu doğrudan doğruya değil dolaylı bir faydadır. Hangi meslekten olursa olsun bütün sanatkarların fikirlerinin hedefi birdir.
Cenab, edebiyattan fenne felsefeye, ahlaka, dile doğrudan doğruya fayda ve hizmet beklemediklerini, bu kadar güzel bir sanat aleminin tamamen boş kalmayacağını, bu güzel şeylerin dolayısıyla bir menfaat alemini zaruri olarak yaratacağını söylüyor. Ama bu hususun kendi düşünceleri ve gayeleri olmadığını da ilave ediyor.

Edebiyatta Taklit
Servet-i Fünun yazarlarına göre taklit ilerlemeyi sağlayan bir unsur.
Tevfik Fikret gerekli olduğunu söyledikten sonra iktibas ve intihal ile karıştırmamak icap ettiğini  söylüyor.
Netice olarak Servet-i Fünun yazarları taklidi, edebiyatın bir unsuru olarak benimsediklerini fakat taklit safhasında kalmayarak edebiyata mutlaka şahsiyet katmak görüşünde birleştiklerini söyleyebiliriz.

Edebiyat ve Çevre
Servet-i Fünun yazarları sıkı bir edebiyat-çevre yakınlığının varlığına inanırlar. Bu sanatkarın biyografisinden umumi iklim şartlarına doğru genişleyen bir çevredir.
Tabii ve beşeri çevre. İklim şartları insanlara ve dolayısıyla edebiyata tesir eder.

Edebiyat ve İlim
Edebiyatın ilim ve fenne tesiri tabiidir. Edebiyatın gayesi güzellik ilmin ki hakikat olsa da, edebiyat ilmin neticelerini göz önünde tutmak, zaman ve şahsi zevke göre hakikati bilmek zorundadır.

Edebiyat ve Musiki
Musiki, şiirin hissiyata giydirdiği ifadeyi tamamlar ve kuvvetlendirir. Fakat musiki ile şiirin tesirli bir şekilde birleşebilmesi  için şair ile musikişinasın aynı aynı zatta içtima etmesi lazımdır. Görülüyor ki Hüseyin Cahid, musiki ve ahengin edebiyatta mühim bir yeri olduğuna kanidir.

DİL VE ÜSLUP
a) Osmanlıca ve Tasfiye-i Lisan
Dil esas değil vasıtadır. Bundan dolayı Osmanlıcayı o emele hizmet için Türkçeleştiriyoruz demek hayalperest bir vesile olmaktan öteye gidemez. Dilimizi doğrudan doğruya kendimiz için ıslah etmeli ve öteki emele daha tesirli vasıtalar aramalıyız.
Tevfik Fikret, dil meselesinin avam-hadis meselesinden ibaret olduğunu, Arapça Farsça kelimeleri ve terkipleri kaldırmaya lüzum olmadığını söyler. Şimdiki dil öğretimi usulü düzeltilmelidir. Bir taraftan Arapça ve Farsçayı dilimizin esası olarak öğrenmek, diğer taraftan bunlardan kurtarmayı düşünmek mantıklı değildir.
Dilin düzeltilmesi için kaideler koymak ve lügat yapmak düşüncesini dile getirir. Sadeliği şekilden çok manaya bağlı olduğunu görür.

Halid Ziya, dilleri yapanların yazarlar değil milletler olduğunu ve yazı dilini mümkün olduğunca konuşma diline yaklaştırmak gerektiğini söyler. Sadeleşmenin kendi kendine vukua geldiğine değinir.

b) İfade ve Üslupta Yenilik
Süleyman Nazif, yeni sıfatları gerekli görür ve yeni sıfat ve terkiplerin yapılmasını insan ruhu ruhu bakımından ele alır. Şu nokta üzerinde durur. Yeni bulunan sıfatlar ve terkipler, başka milletlerin edebiyatlarını taklitten doğmazlar. Bu tereddütün kaynağı fikri taklit değil, tabiatın icapları ve ruhi temayüller olduğunu söyler.

Cenab dili fen, felsefe ve ahlak gibi sanat güzelliklerine ulaşmayı sağlayacak bir alet olarak görür. Edebiyat-ı Cedidenin duygu ve düşünceye ehemmiyet verdiğini, İfade ve üslubun bu duygu ve düşünceyi anlatabilecek karakterde olmalıdır. 
Tevfik Fikret'in kullandığı "  havf-ı  siyah" tabirini ele alır. Başlı başına bu tabir pek güzel ifade ediyor ki şairin çehresinde nefret buruşukluğu ve çekinme korkusunun siyah izleri görünecek. Şimdi bu tabiri kabul etmemek nasıl haklı olur. 
Yeni lafizları edebiyatımız için lüzumlu görür. Bir edebi hüküm verebilecek selahiyette olanların, eserin hangi asrın edibi tarafından yazıldığını tahmin edeceklerini kaydeder. Üslubun kadın ve erkeğe göre de değiştiğini kaydeder. Kadın üslubu daha samimi ama perişan, deliller ve bürhanlar hiç yok gibidir. İnfial okları ise pek çoktur, der. 

Şiir 
Servet-i Fünun yazarları şiirde şekil ve muhtevanın bir bütün teşkil etmesi ve mükemmelliğe ulaşması gerektiğine inanır. 

Şiirin Mahiyeti 
Ayın Nadir'e göre duygular, iki türlü belirtilir. Ya dış dünya  okuyucuların  canlandıracak şekilde tasvir edilir ya da şair dış dünyanın kendi yarattığı hisleri anlatır. 
Cenab'a göre şair, şiir yazmak için dış dünya ile iç dünyası arasında bir yakınlık kurar ve bu yakınlık yardımıyla hislerini izah etmek için bir tariki arar ki buna da şiir denir. 

Şiire Konu 
Servet-i Fünun yazarlarının üzerinde durdukları konulardan biri tabiattır. Cenab tabiatı, şairden yarattığı duygulara göre ele alır ve divan edebiyatındakilerden farklı olduğunu belirtir. Şairin tabiatı eskilerin yaptığı gibi teşbih ve istiare ile değil, içinde yaşayarak, tabiat ile birleşmiş gibi olmalı ve tabiatın ruhunu kendi ruhu gibi sevmeli, der. 
Servet-i Fünun yazarlarınz göre, görülen ile hissedilen ayrı şeylerdir. 

Şiirin İlim ve Fenle Münasebeti
İlim alem ve kainat hakkındaki fikri değiştirir ve bu suretle de şiire de hizmet etmiş olur. 

Nazım (Vezin) 
Servet-i Fünun yazarları nazmı, şiiri sağladığı ahenk bakımından ele alırlar. 
Nazmın Tesiri
Tevfik Fikret ile Cenab vezinli sözü ve vezinleri, insan ruhu üzerindeki tesirleri bakımından ele alırlar. 
Tevfik Fikret eskilerin uryan ve perişan birçok fikirlerinin nazım sayesinde zihinlerde yaşayabildigini söyler. 
Cenab, vezinli eserlerde nesirdekinden daha fazla bir intizam duygusunun muhafaza edildiğini söyler. 

Kafiye 
Kafiye sınırları daraltılmamalı, çeşitli olmalıdır. İsmail Safa'ya göre kafiye kendine duyulmalı ve aranmalıdır. 



Akademik bir eser olmasına rağmen, dili sade ve yalın. Bazı ağır bir akademik dil ile kaleme alınan eserlere göre daha akıcı.
Eserin muhteviyatı, Servet-i Fünun edebiyatının edebi tenkid görüşleri. Servet-i Fünun dergisinde yazılan makaleler rehberliğinde Servet-i Fünun tenkidinin sadece karşılıklı münakaşa ve benimsenmiş prensipleri müdafaadan ibaret olmadığına vurgu yaparak, Servet-i Fünun yazarlarının da bir edebiyat ve tenkid anlayışları olduğu tezine açıklık getirir mahiyette.

Herhangi bir sanat eserinin başarısı, muhtevadaki unsurların uyumlu bir bütün sağlamasıyla ölçülür. Bu vesile ile ifade etmem gerekirse, özenle hazırlanmış mükemmel bir çalışma. Burada Denis Diderot 'un " Mükemmellik ile ilgili fikirler görecelidir! " cümlesini telaffuz etmek isterim ki, elbette benim mükemmel bulduğum esere, herkesin aynı orantı da yaklaşmasını beklemem olanaksız hatta neredeyse imkansız!...

Neticeyi tayin, ben bir akademisyen değilim!... Fakat edindiğim kazanımlara göre kaleme alınan eserlerde ister akademik bir lisan, isterse de günlük bir lisan kullanılsın, dikkate değer gördüğüm mühim unsurlar eserin akıcı olması, akılda kalması ve muhteva olarak belagatli sözlere fazla müracaat edilmemesi.

Eserin zihin dünyama katkısı herşeyden önce, tenkidin edebi değerlere dayanması gerektiği.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KIRIM