14 Haziran 2019 Cuma

İNSANIN ANLAM ARAYIŞI - VICTOR E. FRANKL

Anlam arayışı devam edecek! Hangi yüzyılda yaşarsanız yaşayın!...

Antisemitizmi benimseyen nazilerin katılığını, duygusuzluğunu ve gaddarlığını hangi sözlerle, nasıl izah edebilirim. Bu duygusuzluğun oluşumunda Hitler'in rolü ne?
Adolf Hitler diktatör olduğu için mi, yaşanan vahşete seyirci kaldı yoksa seyirci kaldığı için mi, diktatör oldu?...

Ne tuhaf! Her şey insanın kendi yaşamıyla ilgili düşündüklerinden ne kadar farklı yaşanıyor. Bir zamanlar özgür bir insanın sahip olduğu bütün haklara sahip iken hayatınıza son verilmesi ya da köle olarak yaşamaya mahkum olmak! Herhalde bir insanın başına gelebilecek en kötü bir yazgı. Daha da kötüsü sevdiğiniz ve değer verdiğiniz insanların hunharca katledilmesi olsa gerek! İzlediğim bir belgesel de, müttefiklerin ele geçirdiği kaynaklarda yazılanlar durumu özetler mahiyette. 
" Uyruğu yok, mesleği yok! "   Bir insan yaşamına dair, geriye kalan iki cümle. Sanki hiç doğmamış, hiç var olmamış gibi...

Dr. Frankl insanlık dışı toplama kamplarında  uzun süre aklın kabulde zorlandığı her türlü şiddet ve vahşete tanık olmuş bir tutuklu.
Ailesinden kız kardeşi hariç, babası, annesi, erkek kardeşi ve karısı toplama kamplarında ölmüş ya da gaz fırınlarına gönderilmiş.
Kayıplarına rağmen, hem zihinsel hem de fiziksel olarak şiddete maruz kalarak yaşama dair inancını kaybetme noktasına gelen bir insan. Her zaman derim, bir insanı hayata bağlayan inançlarıdır. İnançlarını elinden alırsanız geriye ne kalır. Yaşayan bir cesetten başka. 

Dr. Frankl'in alanı, nevrozların yapısı ve iyileştirilmesi. Kişinin acı çekmesini varoluşunda bir anlam ve sorumluluk duygusu bulmayı başaramayışına bağlar.
Hayatı tam anlamıyla idrak edemediğimiz için belki de en ufak bir terslik de, yaşamaktan nefret edip ölümü güzelleştiriyoruz.
Tevfik Fikret, Gayya-yı Vücud isimli şiirinde, hayatı bataklığa benzetir. Ve onun içine düşen insanın, kurtulmaya çalıştıkça battığına dem vurur. İnsan hayatının ürkütücü hiçliği. Kendi bataklığı içinde biteviye çırpınıp, durur.

Hayat acı verici ve kısa... Bazen bu tasasız günlerin büyük bir lütuf olduğunu fark edemeden öylece geçip gitmesini izliyoruz. Umarsızca...
İdeolojik nefret, binlerce masum ve günahsız insanı ya gaz odalarına gönderdi ya da açlık, dayak ve ağır işlerle yavaş bir infaz sağladı.
Etnik arındırma adı altında gerçekleştirilen soykırım da, yüzlerce yehova şahidi, eşcinseller ve diğer azınlıklar katledildi. 

15 bin sovyet savaş esiri,
21 bin çingene,
70 bin Polonyalı siyasi mahkum,
1 milyon yahudi, bunların 200 bini çocuk.
Hadi diyelim ki, yazılı belgeleri ört bas etmek kolay! Peki! Ya, çekilen fotoğraflar...
Soykırımlar, bitti mi? Hayır, bitmedi! İnsanoğlu pragmatik davranmadıkça da asla, bitmeyecek! Geçmiş yüzyılda yaşanmış olsa da yaşananlar, bütün dünyanın gözleri önünde yaşandı.
Şimdi yaşandığı gibi... 

ALMAN İŞÇİ PARTİSİNDEN NASYONAL SOSYALİST PARTİSİNE KADAR OLAN GEÇEN SÜREÇ
Dietrich Eckart Almanya'nın elit tabakasından, gerektiğinde lafını esirgemeyen Bavyera'lı şair ve oyun yazarı. 50 yaşında olan Eckart'a göre, dünyadaki kapitalizm, komünizm gibi sorunların yegane müsebbibi, yahudi ve museviler. Dünya çapında Almanya'ya bir komplo olduğunu iddia ederek Bolşevikleri, Komünistleri ve en mühimi de Yahudileri, Almanya'nın düşmanı ilan eder. Irkçı ve yahudi karşıtı propagandasını, sahip olduğu " Auf Gut Deutsch (iyi Alman)" isimli gazetesi vasıtasıyla halka duyurur. Şair olduğu için kelimelerle arası mükemmel. Thule Cemiyeti olarak bilinen, gizli bir sağcı okültist grupla da bağlantılı. Cemiyete mensup üyeler Lebensborn, Atlantis ya da Aryan da denilen bir ırkın varlığına inanırlar ve kendilerini Atlantisli olarak lanse ederler. Karşımızda güzellik ve güçleri insanüstü özelliklere sahip olan bu aryanların, alman oldukları görüşünü benimsemiş olan bir topluluk var. Ve ne yazık ki insanüstü aryanların değersiz ve ahlakı bozuk ırklarla çiftleşerek bozulduğuna inanmaları onların karanlık tarafıdır. Onlara göre yahudi ırkı, alman ırkının içine sızmış, vücudu yozlaştıran bir bakteri gibi içeriden kültürlerini yok etmeye çalışan bir tehdit. Kontrolün bu değersiz ırklarda olduğu düşüncesine hakim olan üyeler, Almanya 'yı gelecek nesillerde bile acı ve öfke ile hatırlanacak kaosa sürükler.
Eckart'ın öncülüğünde yahudi karşıtı eylemlerin tohumlarını, Münih' in birahane ve kilerlerinde atan topluluk,
" Alman İşçi Partisi " adı altında parti kurarak siyasete adım atar. Eckart mükemmel bir yazar ama hitabet gücü zayıf. Onun deyimiyle halkla iletişime geçecek bir Mesih'e ihtiyaç var.

1919 Sonbahar'ında parti toplantısında kalabalığın içine, bir ajan sızar. Alman ordusu tarafından toplantı hakkında istihbarat alabilmek adına, gizlice toplantıya katılmak zorunda kalmıştır. Konuşulanların kendi fikirleri ile birebir örtüşdüğüne şahit olan bu genç adam, toplantıdan oldukça etkilenir. Kendisine hakim olamaz ve masadan masaya zıplayarak, kalabalığa seslenir. Böylesine hararetli, tutkulu ve kinle konuşan adamdan herkes etkilenir.
Eckart'ın mesajını halka taşıyacak, aryan ideallerini metropolitan elitinin ötesine yayacak hatta daha da ileri giderek ulusa ilham verecek olan genç adam, Hitler'den başkası değildir.
Eckart Hitler'in akıl hocası olur. Zamanla gösterişli kokteyl partilerinde durmadan ağzına yemek tıkıştırarak, düşüncesizce yahudi karşıtı söylevler de bulunan Hitler'in davranışlarını düzeltir. Çünkü ona göre Hitler  çok yoksul ve fakirdi. Bu yüzden sofra adabının olmaması mazur görülebilirdi.
" Alman İşçi Partisi " nden, "  Nasyonal Sosyalist işçi Partisi " ne geçen süreçte partinin sözcüsü konumunda olan Hitler de gerçek bir kurtarıcı bekler. Ama Eckart'ın değişen parti ismiyle birlikte Hitler'i mesih olarak ilan etmesi, Almanya'yı kurtaracak olanın kendisinin olduğuna inandırır. Partinin resmi lideri olan Anton Drexler'in diğer partililerle iş birliği içerisinde olduğunu öğrendiğinde, partiden istifa eder.
"  Ya beni destekleriniz ya da bensiz idare edersiniz! " sözleri ile parti içerisinde bir devrim yaratan Hitler, 543'e 1oyla resmi lider olarak, diktatör başkan seçilir.
Eckart yıllar sonra anlayacaktır, kendi elleriyle yarattığı canavarı.
"  Ne yarattım ben! Kontrol edemeyeceğim siyasi bir canavar mı, yarattım?..." sözleri ölmeden önce ifade ettiği son cümleleri olur.
Elbette ki, Hitler'in ardında tarihe damgasını vuran bir beyin takımı vardır.
Rudolf Hess, beyin takımının kurucu üyesi. Ve Hitler'in kişisel sekreteri.
Ernest Röhm alman ordusunda yüzbaşı, güç ve otoriteye bağımlı, şiddet yanlısı zorba bir serseri. Sağlam bir güç merkezi kurarak, partinin milis gücünü yaratır. " Spor Bölüğü " zamanla " Taarruz Bölüğü ya dar) kısaca SA ismini alır. Düzensiz orduyu Sturmabteilung (Kahverengi gömleklile alıp, 11.000 askerlik bir bölük organize etmeyi başarır. Röhm arka planda asker toplamaya devam ederken, partiye başka bir isim katılır.
Heinrich Himmler, SS kolluk kuvvetinin kurucusu. Asosyal, aşağılık kompleksli ve cinsel dürtüleri bastırılmış biri olarak girer tarih sahnesine. Öğretmen olan babası Münih Üniversitesinde ziraat okumasını istemiş, yaşı küçük olduğundan önlenmiş bir askeri hırsa sahip, günlük yazarı ve pul koleksiyonculuğu yapan hasta bir çocuk. İnsana yaklaşımı saldırgan.
Joseph Goebbels, parti sözcüsü. Fiziksel ve duygusal açıdan sorunlu.
Her şey hazırdır ve gereken tek şey başarılarını kanıtlama fırsatı. Hiperenflasyon ekonomiyi ele geçirince, ekonomik kaos başlar ve beklenen fırsat gelir. Zorla yönetimi ele geçirmek ve halka kendilerini kanıtlamak için darbe yapılır.
İktidarda olan partiye haber ulaşması sonucu darbe başarısızlıkla sonuçlanır. Hitler tutuklanır. 5 yıllık cezasının, 9 ayı hapiste kalır. Partisinden istifa ederek, tutuklulu olduğu süreçte kişisel sekreteri olan Rudolf Hess'in olumlu telkinleri ile vizyonunu yazar. Bir tarafta duygusal ve entelektüel olan Hess ve diğer tarafta Lebensraum ya da yaşam alanı teorisi, Hitler için güçlü bir motivasyon kaynağıdır. Edebiyat dünyasına " Mein Kampf (Kavgam) " isimli bir  kitap bırakan Hitler, kitabın ilk bölümünü Eckart'a ithaf eder ve onu nasyonal sosyalizmin manevi babası olarak ilan eder.
Kapıldığı umutsuzluktan dolayı intihar etmeyi bile düşünen Hitler,  Alman halkından af dilemek yerine saldırıya geçer ve "  Darbede yaptıklarımı Almanya için yaptım. Alman halkı için yaptım. Yargılanıyorum ama kader beni yanlış yargılamayacak! " der. Yaptığı eylemlerin doğruluğundan son derece emin bir açıklama.
Devrimlerin darbe ile başlamasını savunan Röhm'ün aksine  " Devrimler iktidarı devraldıktan sonra olur, önce değil! Önce iktidara geleceğiz sonra devrim yapacağız!  "  diyerek, siyasi hayatında yeni bir sayfa açar.
29 Ekim 1929'da " Kara Salı " olarak da anılan gün Amerikan Menkul Kıymetler Borsası'nın çökmesi Hitler'in partisine olan desteği arttırır. Muhafazakar kesimle koalisyon yaparak hükumetin başkanlığına atanır ve Almanya Şansölyesi olur. Kısa zamanda Almanya'nın parlamenter sistemini yıkıp, diktatörlük kurar.
İdeolojik nefret; binlerce masum ve günahsız insanı ya gaz odalarına gönderdi ya da açlık, dayak ve ağır işlerle yavaş bir infaz sağladı.

Bir insanın iki şeyden kaçamayacağı doğru! Birisi kendi gölgesi, diğeri geçmişi.
Yaşadığımız hayat karmakarışık olsa da, 
Yanlış adımlarımızla zaman kaybetsek de,
Değişmesin sevginiz!...







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KIRIM